DİNİMİZİSLAMTR-Dinimiz Hakkında Herşey...
- Ana Sayfa
- Giris Yap
- Kayit Ol
- islam alimleri
- Peygamber Efendimiz
- Peygamberlerin hayatlari
- Eshab-i kiramin hayatlari
- dini sualler
- Abdest ve teyemmum
- ahlak bilgileri
- Dinimiz ve diger dinler
- Gusul abdesti
- iman itikat
- Namaz
- Mezhep ve mezhepsizlik
- Oruc
- Sunnet ve bidat nedir
- Zekat
- Usur ve sadaka
- Kab Bin Zuheyr
- imran bin Husayn
- ikrime Bin Ebi Cehil
- Hamza bin Abdulmuttalip
- Huzeyfe Bin Yeman
- Hubeyb Bin Adiy
- Hatib Bin Ebi Beltea
- Hassan Bin Sabit
- Hanzala Bin Ebu Amir
- Hamne Binti Cahs
- Hansa Hatun
- anasayfa onceki yazilar
- Halime Hatun
- Halid Bin Velid
- Halid Bin Said Bin as
- Hafsa Binti omer
- Hadice tul Kubra
- anasayfa onceki yazilar 2
- Haccac bin ilat
- Feyruz Bin Deylemi
- Habbab Bin Eret
- anasayfa onceki yazilar 3
- Fitima Binti Esed
- Resulullah efendimizin vefati
- Veda Hutbesi
- Kitab i mukaddeste Ahmed ismi
- Bu zat kimdir?
- Namazda Resulullahi ovmek
- Alimin farz ve haram deme yetkisi
- Huseyin Hilmi Isik Efendi
- Zekat borcu varken
- İmam-ı Malik
- İmam-ı a’zam Ebu Hanife
- İmam-ı Şafii
- Şemun Aleyhisselam
- İsa Aleyhisselam
- Yahya Aleyhisselam
- Zekeriyya Aleyhisselam
- Uzeyr Aleyhisselam
- Paygamberlerin hayatlari onceki yazilar
- Fakire nisap miktarından fazla zekat vermek
- Zekatı gizli mi vermeli?
- KabBinZuheyr
- Zekatla ilgili çeşitli sual cevaplar
- İmrân bin Husayn
- İkrime Bin Ebî Cehil
- Hamza bin Abdülmuttalip
- Engelliye acımak
- İyiliği başa kakmak
- Kimseden bir şey isteme
- İyiliğine şahitlik etmek
- Akrabayı ziyaret
- Emr-i vaki yapmak
- Birlik ve beraberliğin önemi
- Cinayet ve fitne
- İşi en güzel yapmak
- Tecessüs etmek (Araştırmak)
- Eline beline ve diline sahip olmak
- Ağızdaki kan ve abdest
- Haramdan sadaka verilir mi?
- Abdestsiz namaz kılmak
- Abdestin ve guslün faydaları
- İstinca, istibra ve istinka
- Tuvalet adabi
- İsraf da, cimrilik de etmemeli
- abdest ve teyemmum onceki sayfa
- peygamber efendimiz onceki sayfa
- dini sualler onceki yazilar
- ahlak bilgileri onceki sayfa
- İlk insanlar vahşi miydi
- Sadaka-i cariye
- Maliki mezhebini taklit
- Diş dolgusuyla ilgili çeşitli sorular
- Şeyh-ül-İslam Musa Kazım Şeyh-ül-İslam Musa Kazım
- Dört mezhep sözde mi hak?
- İlham dinde senet değildir
- gusul abdesti onceki yazilar
- Mürted müslüman olsa
- Dört mezhepte de haramdır
- Nuh der, peygamber demez
- Küfür ve küfür bulaşığı
- Kâfir olayım demek
- iman ve itikat onceki yazilar
- Tasavvuf ehli müctehid idi
- Kalbe danışmak
- Selim akil
- Eski ictihad
- Hatalı ictihad olmaz
- Mübelliğ imamın yardımcısıdır
- mezhep ve mezhepsizlik onceki yazilar
- Benzerine de saygı gerekir
- İçinde Kur’an olan CD ve bilgisayar
- Hoparlörden Kur’an dinlemek
- Hoparlörle kıldıran imama uymak
- namaz onceki sayfa
- Ağızdaki kan ve oruç
- Şevval ayında oruç
- Oruçluya mekruh olanlar ve olmayanlar
- Mübarek günlerde oruç
- Bütün yıl oruç tutmuş olmak
- oruc onceki yazilar
- Sünnet, fitne ve müdara
- Bid’at ehlini kötülemek gıybet olmaz
- Sadakayla ilgili çeşitli sual cevaplar
- Şafiilerin Hanefi mezhebini taklit etmesi
- islam alimleri onceki sayfa
- canakkale zaferi siiri
- canakkale zaferi siiri 2
- iletisim
- Lokman Hakim
- Süleyman Aleyhisselam
- Davud Aleyhisselam
- İşmoil Aleyhisselam
- Necipoğlu ilahi grubu
- Yunus Aleyhisselam
- Ömer Birpınar
- Mustafa Korkmaz
- Sedat Hoca
- Kitaplar
- İlahi Dinle
- İMÂM-I A’ZAM, FIKH, MEZHEB
- Namaz Kitapı
- Resulullahın üç vazifesi
- Peygamber efendimizi rüyada görmek
- Resulullahın çok evlenmesi
- Sakal-ı şerifin kıymeti
- asıl kodlar
- Resulullaha mahsus hükümler
- Yeni sayfanın başlığı
islam alimleri
Dinimiz İslam TR
Sual: Ebu Hanife, imam arkasında Fatiha okumak tahrimen mekruh derken, imam Şafii farz diyor. Peygamberin bile, haram etme, farz kılma yetkisi yokken, farz Allah’ın emri iken nasıl olur da bu âlimler, farzdır, haramdır diyebiliyorlar?
CEVAP
Resulullahın ve müctehid âlimlerin yetkisi iyi bilinmediği için böyle garip sorular geliyor. Bir kimse suç işleyince, savcının isteği üzerine getirilip hakim tarafından ceza verilir ve hapse atılır. Hapse atanlar polis veya jandarmadır. Ama bunu savcının emri ile yapmaktadır. Hücreye konmuşsa gardiyan koymuştur. Şimdi gardiyana, jandarmaya veya polise, siz kim oluyorsunuz da beni hapse attınız diyemeyiz. Onlar savcının emrini uyguluyorlar. Savcı da kim oluyor denemez. O da kanun adına bunu yapıyor. Şu halde yetki kanundan geliyor. Ama bu yetki, polis ile, savcı ile, kullanılıyor. Polise, savcıya karşı gelen kanuna karşı gelmiş olur. Polis, savcı devletin ortakları değildir, devlete hizmet veren kişilerdir. Suç işledikleri takdirde onlar da cezalandırılır.
Devamını oku »
Sual: Hüseyin Hilmi Işık hazretleri hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Din bilgilerinde derin âlim ve tasavvuf marifetlerinde kâmil ve mükemmil olan kerametler, harikalar sahibi Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yetiştirdiği yetkili bir âlimdir. Kitapları bütün ülkelerde okunmaktadır. Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye başta olmak üzere, 14 Türkçe, 60 Arapça ve 25 Farsça ve bunlardan tercüme edilen, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça ve diğer dillerdeki yüzlerce kitabın yazarıdır. 8 Mart 1911’de, Eyüp Sultan’da doğdu, 26 Ekim 2001’de vefat etti. Çok sayıda insanın katıldığı cenaze namazından sonra Eyüp Sultan’daki aile kabristanına defnedildi.
Devamını oku »
Ehl-i sünnetin dört mezhebinden biri olan Mâlikî mezhebinin imâmı. Adı Mâlik bin Enes, künyesi Ebû Abdullah’tır. 711 veya 713 (H. 93 veya 95) yılında Medîne’de doğdu. 795 (H. 179) de Medîne’de vefât etti.
İmâm-ı Mâlik, ilim ve hadis rivâyetiyle meşgul olan bir âilede ve çevrede yetişmiştir. Dedesi Mâlik, babası Enes ve amcası Süheyl, hadîs rivâyeti yapmışlardır. Dedelerinden biri Medîne’ye yerleşmiş, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Amr’dır. Yaşadığı muhit, Peygamberimizin yaşamış olduğu veİslâmın hükümlerinin vaz edildiği, Ebû Bekr, Ömer ve Osman (radıyallahü anhüm) zamanlarında İslâmın merkezi olan ve çok ilim ehlinin bulunduğu Medîne idi. Önce Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Kendisinin isteği ve âilesinin yardım ve teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Bu hususta kendisine en çok annesi ilgi göstermiştir. Annesine, ilim tahsiline gitmek istediğini söyleyince, ona en güzel elbiselerini giydirerek sarığını sarıp; “Şimdi git oku, yaz!” demiştir. Ayrıca oğluna “Râbiât-ur-Rey’e git onun ilim edebini öğren.” demiştir. Bu teşvik üzerine Râbiât-ur-Rey’in derslerine devam edip, genç yaşta re’ye dayanan fıkıh ilmini öğrendi. Diğer âlimlerin de derslerine devam etmiş, bilhassa yanından hiç ayrılmadığı hocası Abdurrahman bin Hürmüz’den çok istifâde etti. Genç bir talebe olan Mâlik, hocasına karşı büyük bir hayranlık, muhabbet duyar ve üstün bir edep gösterirdi. O, hocası hakkında şöyle der: “Abdurrahmân ibni Hürmüz’ün derslerine on üç sene devam ettim. Ondan öyle ilimler öğrendim ki, bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum. O bid’at sâhiplerini red bakımından ve insanların ihtilaf ettikleri şeyler hususunda onların en bilgilisiydi.”
Devamını oku »
Ehl-i sünnetin dört büyük imâmından birincisi. Hanefî Mezhebinin kurucusu ve Ehl-i sünnetin reisi. Kendisine İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe denilmiştir. Asıl adı Nûman’dır. 699 (H. 80) yılında Kûfe’de doğdu. Babasının adı, Sâbit’tir. Acemistan’ın (İran’ın) ileri gelenlerinden bir zâtın soyundan olup, Fârisoğullarındandır. Dedesi Zûta, İslâm dînini kabul etmiş ve hazret-i Ali’ye ikramda bulunmuştu. İlim sâhibi sâlih ve kıymetli bir zât olan babası Sâbit, hazret-i Ali ile görüşmüş, kendisi, evlâdı ve zürriyeti için duâsını almıştır.
Tahsili: İmâm-ı A’zam Kûfe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. Âilesinden çok üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı. Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm’i ezberledi ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahiv, şiir ve edebiyatını öğrendi. Gençliğinin ilk yıllarında Eshâb-ı kirâmdan hicrî 93 yılında vefât eden Enes bin Mâlik’i, hicrî 87 senesinde vefât eden Abdullah bin Ebî Evfâ’yı, hicrî 85’te vefât eden Vâsile bin Eska’ı, hicrî 88’de vefât eden Sehl bin Saîde’yi ve hicrî 102’de en son Mekke’de vefât eden Ebu’t-Tufeyl Âmir bin Vâsile’yi görmüştür. Bunlardan hadis dinlemiştir.
O zaman Kûfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve önemli ilim merkezlerindendi. Eski medeniyetlerin yatağı olan Irak’ta değişik dinlere ve sapık îtikâdlara mensup çeşitli kavimler yaşıyordu. Ayrıca îtikâdı bozuk olan Şîa ve Mutezile burada ortaya çıkmış, çölde Hâricîler türemişti. Diğer taraftan Eshâb-ı kirâmla görüşüp onlardan Ehl-i sünnet îtikâdını ve din bilgilerini nakleden Tâbiînin büyükleri de orada bulunuyordu. Burada hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalar arasında da çetin bir mücâdele sürüp gidiyordu. İmâm-ı A’zam böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce ticâretle meşgul olmaya başladı. Bir taraftan da sık sık âlimlerin meclisine gidip onları dinliyordu. Bu âlimler kargaşalıkları ve fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet îtikâdını yayıyorlar ve sapık fırkalarla mücâdele edip onların bozuk fikirlerini çürütüyorlardı. Kûfe genellikle bu tip münazaralara sahne oluyor, hattâ bu münâzaralar meclislerden, çarşıya pazara taşıyordu. Henüz çok genç yaşta olan İmâm-ı A’zam da, âilesinden ve gittiği ilim meclislerinden aldığı din bilgileriyle bâzan münâzaralara katılıyor ve onun üstün kâbiliyeti, keskin zekâsı, derin anlayışı ve çabuk kavrayışlılığı yüzünden okunuyordu. Daha ilme başlamadığı halde sapık fırkalara mensub olanlarla yaptığı münâzaralarındaki iknâ kâbiliyeti ve üstün başarıları, zamanın büyük âlimlerinin dikkatini çekmişti. Onun bir cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye teşvik ettiler. O da bu tavsiyelere uyarak ilim öğrenmeğe başladı. İlim öğrenmeye başlayışını kendisi şöyle anlatır:
Devamını oku »
Ehl-i sünnetin dört mezhebinden biri olan Şâfiî mezhebinin imâmı. Adı, Muhammed bin İdris bin Abbâs bin Osman bin Şâfiî bin Sâib Kureyşî’dir. Künyesi Ebû Abdullah’tır. Anne ve baba tarafından soyu Peygamber efendimizle birleşmektedir. Dördüncü dedesi Şâfiî’nin ismine nisbetle ona da Şâfiî denildiği için bu isimle meşhur olmuştur. 767 (H.150)’de Gazze’de doğdu. 820 (H.204)de Mısır’da vefât etti.
Daha beşikteyken, babasının vefât etmesi üzerine annesi onu Mekke’ye götürmüştür. Dokuz yaşındayken Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra ilim tahsiline başlayıp, Mekke’de bulunan büyük hadis âlimlerinden yazmak ve ezberlemek suretiyle hadis öğrendi. Bu hususta çok gayret göstermiştir. Henüz çocuk yaştayken tahsilini ilerletince, Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için çölde yaşayan Huzeyl Kabilesinin arasına gitti. Bunu kendisi şöyle anlatmıştır:
“Ben Mekke’den çıktım, çölde Huzeyl Kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım. Mekke’ye döndüğüm zaman birçok rivâyet ve edebiyat bilgilerine sâhib olmuştum.”
Bundan sonra kendini tamâmen ilme verip Mekke’deki Süfyân bin Uyeyne, Müslim bin Hâlid ez-Zencî gibi fakih ve muhaddislerden ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügat ve edebiyatta çok yükseldi. Mekkeli gençler arasında ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulaştı. Mekke’de gördüğü bu tahsili ve sonrasını şöyle anlatmıştır:
Kur’ân-ı kerîmi hatim ettiğim zaman âlimlerin meclisine gidip, onlarla sohbet eder, konuşurdum. Hadîs-i şerîf ve fıkıh meseleleri öğrenirdim. Çok fakirdim. Kalem, defter alacak param yoktu. Bâzan bir kemik parçası alıp onun üstüne yazardım. İlk zamanlar Müslim bin Hâlid’den fıkıh öğrendim. O sırada Medîne’de bulunan Mâlik bin Enes’in büyüklüğünü ve Müslümanların imâmı olduğunu işittim. Kalbime geldi ki onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhur eseri olan Muvattâ’nın bir nüshasını Mekke’de birinden tekrar geri vermek üzere alıp dokuz gecede ezberledim. Mekke vâlisine gidip, birini Medîne vâlisine birisini de Mâlik bin Enes’e vermek üzere iki mektup alıp Medîne’ye gittim. Medîne’ye varınca Medîne vâlisine mektubu verdim ve onunla birlikte İmâm-ı Mâlik’in yanına gittik. İmâm-ı Mâlik dışarı çıktı. Uzun boylu ve gâyet heybetli bir görünüşü vardı. Medîne vâlisi, Mekke vâlisinin gönderdiği mektubu İmâm’a takdim etti. Mektupta: “Muhammed bin İdris, annesi tarafından şerefli bir kimsedir ve hâli şöyle şöyledir…” diye yazılı olan kısmı okuyunca: “Subhanellah! Resûlullah’ın ilmi şöyle mi oldu ki, mektup ile yazılıp sorulup talep olunur.” dedi. Ben de durumumu ve ilim öğrenmek istediğimi anlattım. Sözlerimi dinledikten sonra bana baktı. Adın nedir, dedi. Muhammed’dir, dedim. “Ey Muhammed!” dedi; “İleride büyük bir şanın olacak, Allahü teâlâ senin kalbine bir nur vermiştir. Onu masiyetle söndürme! Yarın birisi ile gel sana Muvattâ’yı okusun.” buyurdu. Ben de; “Onu ezberledim, ezberden okurum.” dedim. Ertesi gün İmâm-ı Mâlik’e gelip okumaya başladım. Her ne zaman, İmâmı üzme korkusundan okumayı bırakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde bırakır; “Ey genç daha oku!” derdi. Kısa zamanda Muvattâ’yı bitirdim.”
İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik’in yanına geldiği zaman yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmâm-ı Mâlik onu himâyesine alıp dokuz yıl müddetle ilim öğretti. İlimde yüksek bir seviyeye ulaşan Şâfiî, Mekke’ye dönünce Mekke’ye gelen Yemen vâlisi onu Yemen’e götürüp kâdılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra tekrar Bağdat’a giderek ilmini ilerletmek için İmâm-ı A’zam’ın talebesi olan İmâm-ı Muhammed’den ders almaya başladı. İmâm-ı Muhammed onu kendi himâyesine alıp yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle Irak’ta tedvin edilen (düzenlenen) fıkıh ilmini ve Irak’ta meşhur olan rivâyetleri öğretti. İmâm-ı Şâfiî bu hususta şöyle demiştir: “İlimde ve diğer dünyâ işlerinde İmâm-ı Muhammed kadar bana kimse faydalı olmamıştır.” Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellâm şöyle demiştir: İmâm-ı Şâfiî’den duydum, buyurdu ki: “İmâm-ı Muhammed’den öğrendiğim meselelerle ve ilimle bir deve yükü kitap yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kûfe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebû Hanîfe’nin çocuklarıdır.” Yâni bir babanın çocukları için lâzım olan nafakayı kazanıp, çocuklarını beslemesi gibi Ebû Hanîfe de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur. İmâm-ı Şâfiî ayrıca Selîm-i Râî’nin sohbetine kavuşup vilâyet (evliyâlık) makamlarına da kavuştu.
Devamını oku »
Mesafe: 60 erdradius
Arz: -3 derece
Tul: 113 derece